Halı Sahada Faul Nedeniyle Ayak Kırılması – Tazminat

T.C

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

ESAS NO: 2012/4-364

KARAR NO: 2013/1543

KARAR TARİHİ:06.11.2013

(BK. m.41/2, 44, 52)

ÖZET: Davacının ayağının muhtelif yerlerinden kırılması sonucu ve % 4,3 sürekli işgücü

kaybına uğrayacak şekilde yaralanması ile sonuçlanan olayda davalı eyleminin; futbol oyun

kurallarına aykırı olarak sert ve ciddi faul eylemi olup olmadığı, tasvip edilen sertliğin yani

adil olmanın sınırlarının aşılıp aşılmadığı, sportmenliğe veya fair play (spor ahlakı) ilkesine

aykırı tutum ve davranış olup olmadığı hususu dosya kapsamından yeteri açıklığa

kavuşturulmamıştır. Bu bakımdan, futbol konusunda uzman, futbol hakemi, futbol teknik

adamı ve futbol oyuncusundan oluşacak üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınarak, bu husus

açıklığa kavuşturulup varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 17. Asliye

Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.12.2010 gün ve 2009/514 E.-2010/402 K. sayılı

kararın incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28.06.2012 gün ve

2011/4716 E., 2012/11359 K. sayılı ilamı ile;

(…Dava, haksız fiil nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece dava reddedilmiş;

kararı, davacı temyiz etmiştir.

Davacı, halı sahada futbol oynadığı sırada, rakip takım oyuncusu olan davalının kasıtlı ve kusurlu

hareketi nedeniyle ayak kemiğinin kırılması ve sakat kalması nedeniyle maddi ve manevi tazminat

istemiştir.

Davalı, “Polis Günü” vesilesiyle yapılan halı saha maçında, her iki tarafında topa aynı anda müdahale

etmesi ve çarpışması sonucu davacının ayak kemiğinin kırıldığını, kasıt olmadığını, sakatlık durumunun

raporla belgelenmesini ve istemin fahiş olduğunu savunmuştur.

Yerel mahkeme, bilirkişi raporu doğrultusunda yaralanmaya neden olan olay spor oyun

kuralları içinde kaldığı, davalının ağır kusurlu ve kasıtlı hareketinin olmadığı ve bu nedenle

sorumlu tutulamayacağını kabul ederek davayı reddetmiştir.

Dosyadaki belgelerden tarafların halı sahada futbol oynamak amacıyla rakip takım oyuncuları olmaları

nedeniyle bir araya geldikleri ve maç sırasında davalının eylemi nedeniyle davacının ayağından

yaralandığı ve % 4,3 daimi işgücü kaybına uğradığı anlaşılmaktadır.

Dava, sportif faaliyet sırasında meydana gelen zararın tazmini istemine ilişkindir. Yerel mahkeme

hukukçu ve spor eğitimcisinden oluşan iki kişilik bilirkişi heyetinden rapor almış, raporda davalının kasıtlı

ve ağır kusurlu eylemi ile davacıyı yaraladığına dair bilgi ve bulgu elde edilemediği, olayın dava konusu

spor oyun kuralları içinde kaldığı ancak olayın özelliği gereği makul bir tazminata hükmedilmesinin

mümkün olduğu, bunun mahkemenin takdirinde olduğu belirtilmiştir.

Spor faaliyetinin hukuka uygunluğu konusunda bilirkişilerce yalnızca spor oyun kurallarına uygun

davranılıp davranılmadığı irdelenmiş ise de, spor faaliyeti sırasında hukuk kurallarına uymak bir hukuki

zorunluluk olduğundan somut olayın çözümünde öncelikle Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin 41 ve

devamındaki maddelerinde düzenlenen hükümlerinin göz önüne alınması ve spor hukukunun ayrı ve

bağımsız bir hukuk dalı olmadığının gözetilmesi gerekir. Yine uyuşmazlığın çözümünde göz ardı

edilmemesi gereken bir diğer kurallar silsilesi ise sportif davranış kurallarıdır. Zira bu davranış kurallarına

aykırılık da eylemin hukuka aykırılığı sonucuna varılmasını sağlayabilir. Şu durumda, yerel mahkemece

anılan ilkeler ve kurallar çerçevesinde, davada dinlenen tüm tanık beyanlarının tek tek irdelenmesi

suretiyle üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınmak suretiyle davalının sorumluluğu olup olmadığının

belirlenmesi gerekir. Anılan yönlerin yeterince incelenmeden davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın

bozulması gerekmiştir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece

önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve

dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, spor müsabakası sırasında tedbirsiz ve dikkatsizlik nedeniyle uğranılan manevi tazminat istemine

ilişkindir.

Davacı vekili, davalı S. S.’nin 10.4.2005 tarihinde halı sahada futbol müsabakası sırasında, müvekkili

M. Ş.’ye çok sert bir şekilde vurmak suretiyle ayağının muhtelif yerlerinden kırılması ve ağır derecede

yaralanmasına sebebiyet verdiğini, davalının sorumlu olduğunu, müvekkilinin yaralanmadan dolayı yoğun

bakımda yattığını, kırılan yerlere 4 adet platin çiviler takıldığını, 4 aydır çalışamadığını, 4 aydır

duruşmaları takip edemeyen müvekkilinin işlerinin aksadığını, müvekkilinin kasıtlı ve kusurlu eylemden

ağır yaralanmasından dolayı büyük derecede acı ve üzüntüye boğulduğunu ileri sürerek, 5.000,00 TL

maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; Ankara Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şubesi Müdürlüğünde yaklaşık 2 yıldır polis

olarak görev yaptığını, davacının ayağının kırılmasına yol açan pozisyonun 10 Nisan 2005 tarihinde

yapılan ikinci maçta gerçekleştiğini, maç esnasında defanstan aldığı topla karşı takımdan iki kişiyi

çalımlayarak kaleye doğru yöneldiği sırada ikisinede eşit mesafede olan davacının hızla hamle yaptığını

ancak tarafından daha önce topa müdahale edilmesi sonucu topun aradan çıktığını ve topa iki tarafın da

yapmış olduğu bu hareketin ivmesi sonucu çarpışmanın meydana geldiğini ve çarpışma sonucu davacının

kaval kemiğinin kırıldığını, olayın oluşunda davacının iddia ettiği gibi kasta dayanmadığını ileri sürerek

yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, spor karşılaşmalarında meydana gelen yaralanma veya ölüm olayında hukuki veya cezai

bir sorumluluğun doğabilmesi için, bu sonucun o spor dalının kurallarına aykırı bir hareket sonucu

oluşması, bu hareketin hukuka aykırı olması ve hareketi yapanın kusurlu bulunması, zararla sonuç

arasında uygun illiyet bağının bulunması gerektiği, davacının yaralanmasına yol açan olayın spor oyun

kuralları içinde kaldığı, davalının ağır kusurlu veya kasıtlı bir hareketinin olmadığı bu nedenle hukuki

sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle

bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, davacının yaralanmasına yol açan olayın, spor oyun kuralları içinde kaldığı, davalının

ağır kusurlu veya kasıtlı bir hareketinin olmadığı bu nedenle hukuki sorumluluğunun bulunmadığı

gerekçesiyle önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının spor müsabakası sırasındaki eylemi

sonucu, davacıda meydana gelen 4,3 oranındaki maluliyet nedeni ile tazminat

sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Çeşitli spor dalları ile ilgili oluşturulan federasyonlardan biri olan Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim

Kurulu tarafından kabul edilen 01.08.2013 tarih ve 31 sayılı Futbol Disiplin Talimatı’nın “manevi unsur”

başlıklı 5. maddesi ile aksine açık bir düzenleme bulunmadığı sürece eylemin kasten veya taksirle

işlenmesi halinde cezalandırılacağı kabul edilerek, verilecek disiplin cezası için kusurlu bir davranışın

bulunması aranmıştır. Yine aynı talimatın “sportmenliğe aykırı hareket” başlıklı 35. maddesinde ise

sportmenliğe veya spor ahlakına aykırı hareket eden, tutum ve davranışların cezalandırılması kabul

edilmektedir. Ayrıca “kural dışı hareketler” başlıklı 42 maddesinde ise futbol oyun kurallarına aykırı

olarak sert ve ciddi faul eylemlerinin cezalandırılmasının gerektiği kabul edilmiştir. Ayrıca 24.08.1993

tarih ve 21678 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, Türkiye Futbol Federasyonu Fair Play Talimatı’nın “fair

play tanımı” başlığını taşıyan 5 maddesinde “Futbol oyununu dürüstlük içinde oynama, rakibine

sportmence davranma düşüncesinden hareketle, müsabakalara katılan kulüpler, oyuncular, hakemler,

teknik yönetici, öğretici ve eğiticiler ve seyircilerin:

a-oyun ve yarışma kurallarına riayet etmeleri,

b-karşı takım oyuncularına, maçı yönetenlere, maçla ilgili diğer görevlilere, seyircilere, basın ve yayın

temsilcilerine sportmence davranmaları ve bu konuda her türlü çabayı harcamaları,

c-maçlara katılan herkesin, maçtan önce, maç sırasında ve maç sonrasında, maçın sonucuna ve maçı

yönetenlerin verdiği kararlara saygılı davranmaları, fair play hareketleridir.” şeklinde fair playin tanımı

yapılmıştır.

Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, kişilerin spor hakkına başkalarınca yapılan haksız tecavüzlere

karşı sporcunun korunması amaçlanmaktadır. Bu nedenle sporcular spor karşılaşmaları sırasında yapılan

haksız saldırı sonucu uğradıkları maddi ve manevi zararların tazmini amacı ile açtıkları tazminat

davasının dayanağı olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41.maddesinde “Mesuliyet Şartı” başlığı altında:

“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar

ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o

zararı tazmine mecburdur.”

Hükmü yer almakta;

Aynı Kanunun “Şahsi Menfaatlerin Haleldar Olması” başlıklı 49.maddesinde ise;

“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi

tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer

sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi

tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”

Düzenlemesine yer verilmektedir.

Borçlar Kanunu’nda sorumluluk nedenleri arasında düzenlenen haksız fiil ise hukuka aykırı bir eylemle

başkasına zarar verilmesidir.

Haksız fiilden söz edilebilmesi için, şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada

hukuka aykırı bir fiil bulunmalı; bu fiili işleyenin kusurlu olmalı; kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı

olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik

bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu

durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez.

Bir eylem hukuka aykırı olsa bile, hukuka aykırılığı ortadan kaldıran hukuka uygunluk nedenlerinden

birinin bulunması halinde, sorumluluktan söz edilmesi mümkün değildir. Somut olay bakımından eylemin

halı sahada oynanan futbol müsabakası sırasında meydana gelmiş olması nedeniyle, spor karşılaşmaları

bakımından hukuka uygunluk nedenleri olarak, Türk Borçlar Kanunu’nun 52. maddesinde düzenlenen

meşru müdafaa hali, BK 44 maddesinde düzenlenen mağdurun izni ve birlikte kusur hali, kanunun

verdiği yetkinin kullanılması ile zararı göze alma olarak sayılabilir.

Spor müsabakaları hukuka uygunluk nedeni bakımından değerlendirildiğinde; Kanun’un verdiği yetkinin

kullanılması bakımından, bir sporcu, ilgili spor kurallarının kendisine verdiği yetkiyi kullanmaktaysa,

yaptığı hareketler sonucu bir zarar doğmuş olsa bile bu zarar nedeniyle sporcunun sorumluluğuna

gidilmesi mümkün olmayacaktır. Zira oyun kurallarına uygun hareket etmiş olması nedeniyle sporcunun

eylemi hukuka uygun kabul edilecektir. Bununla birlikte sporcunun eylemi oyun kuralları içinde kalsa bile

spor ahlakı denilen “fair play” kurallarına aykırı olması halinde de BK 41/2 maddesi uyarınca hukuka

aykırı sayılmalı ve rakip sporcuya bu şekilde davranan sporcunun sorumlu olacağının kabul edilmesi

gerekmektedir (Ş. Ertaş, H. Petek, Spor Hukuku, Ankara-2005 s, 313). Mağdurun rızası ile ilgili hukuka

uygunluk nedenine gelince, emredici hukuk kurallarına, ahlak ve kişilik haklarına aykırı olmadığı

takdirde, mağdurun rızası eylemi hukuka uygun hale getirecektir. Eylem emredici hukuk kurallarına,

ahlaka ve kişilik haklarına aykırı ise, mağdurun rızası olsa bile hukuka uygun hale gelmeyecektir. Spor

karşılaşmalarında sporcular, oyun kuralları içersinde kalması koşuluya rakiplerinin müdahalelerine izin

verdikleri kabul edilmektedir. Burada sporcuların rakiplerine verdikleri izin kendilerini yaralaması

konusunda olmayıp, oyun kuralarının izin verdiği müdahalelerdir. Bu nedenle eylemin oyun kuralları

içersinde kalan bir eylem olduğunun tespiti önemli olacaktır. Zararı göze alma konusuna gelince, spor

veya gösteri amaçlı oyun ve yarışmalara katılan kişilerin, katıldıkları oyun ve yarışmalardan doğabilecek

yaralanmaları ve benzer sonuçları göze alarak katıldıkları kabul edilir. Burada verilen izinden kasıt

oyunda yaralanmaya açıkça izin değil, yarışmalardan doğabilecek yaralanma ve benzer sonuçlarını görüp

göze alıp oyuna ve yarışmaya katılmasıdır. Sporcu oyuna ve yarışmaya katılırken, oyun kuralları

çerçevesinde meydana gelebilecek normal yaralanmalara izin verdiğinin kabulü gerekir, yoksa oyun

kurallarına uymayan eylemlerle karşıdaki sporcuya verilen zararlar için izinden bahsedilmesi mümkün

olmayıp söz konusu eylem sporcunun kişilik haklarına yapılan bir saldırı olarak kabul edilmesi

gerekmektedir. (Ertaş,/Petek, a.g.e. s, 63).

Sonuç olarak, zarara sebep olan kişinin oluşan yaralanmaların hepsi için sorumlu tutulması

ilgili müsabaka kurallarına uyulmuş olması halinde, her halükarda yerinde olmayıp,

sporcuların, ancak tasvip edilen sertliğin ve böylece adil olmanın sınırlarının aşıldığı durumlar

bakımından yaralanmalar nedeniyle sorumlu tutulmalıdırlar(R.Gülşen, Spor Hukuku, Ankara

2013 s.78) Ağır bir kural ihlalinin ne zaman kabul edilebileceği ise yapılan spor

müsabakasının çeşidine bağlı olarak her somut olayın koşulluları göz önüne alınarak

araştırma yapılması gerekmektedir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Davacının ayağının muhtelif yerlerinden kırılması sonucu ve % 4,3 sürekli işgücü kaybına

uğrayacak şekilde yaralanması ile sonuçlanan olayda davalı eyleminin; futbol oyun kurallarına

aykırı olarak sert ve ciddi faul eylemi olup olmadığı, tasvip edilen sertliğin yani adil olmanın

sınırlarının aşılıp aşılmadığı, sportmenliğe veya fair play (spor ahlakı) ilkesine aykırı tutum ve

davranış olup olmadığı hususu dosya kapsamından yeteri açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu

bakımdan, futbol konusunda uzman, futbol hakemi, futbol teknik adamı ve futbol

oyuncusundan oluşacak üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınarak, bu husus açıklığa

kavuşturulup varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, davalı eyleminin oyun

kuralları içersinde kaldığı, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu görüşünü ileri

sürmüş iseler de bu görüş, Kurul çoğunluk tarafından kabul edilmemiştir.

Yukarıda belirtilen yasal düzenleme ve maddi olguya ilişkin açıklamalar ve aynı hususlara

işaret eden Özel Daire kararı dikkate alınmadan, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya

aykırı olup; kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.

Direnme kararı açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma

kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk

Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü

Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının

yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/III maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün

içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.11.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir